27 Şubat 2009 Cuma

Günaydın...




Efendim bugünün pek de aydın olmaması gerek kanımca. Dün gece 11:45 itibarıyla çalan telefonla irkilmek suretiyle başlayan gecenin sancısı bugün de devam edecek.

sebeb: eski dökük Rus evleri

alt komşu -ki son derece kibar ve hoş bir yaşlı bayan- şelale haline gelmiş olan banyosundan bizi arıyordu. İyi güzel de bizim banyoda bir damla su yok...

tabi gecenin o saatinde iki dev Rus amcamız gelip koca asker botlarıyla evin içinde dolanıp gece gece bu işi yapamayacaklarını belirtip gidiverdiler.

biz de gece susuz aşağı komşumuz İngilizce öğretmeni ise şelalesi ile başbaşa kalakaldık...

Bugünü düşünemiyorum... kimbilir hangi duvar hangi yer yıkılacak of offffff...
hadi bana kolay gelsin :(

20 Şubat 2009 Cuma

Moskova'yı böyle seviyorum...





Bu yıl çamur, gri ve kahverenginden bıkmış durumdayım. Moskova'da kış denince oysa, akla ilk soğuk ve kar gelir. Baharda ve yazın çiçekli çiçekli çok güzel bu şehir ama kışın beyaz Moskova'yı hiçbirşeye değişmem...








17 Şubat 2009 Salı

Parlak Bab-ı Ali'nin ışığı altında parladık...



Kremlin Sarayı'nda bulunan ve 16.-17. yüzyıllarda Türkiye'de üretilen birbirinden değerli sanat eserleri ki bunların her biri bir servet değerinde, Kremlin'de sergileniyor. Biz de bir görelim dedik, iyi mi ettik kötü mü bilemiyorum ama heralde sanatın kötüsü olmaz. Sorun şu ki beklediğimiz gibi çıkmadı. Ufacık bir salona sığıştırılmış az sayıdaki eser bizi sanırım yeterince tatmin edemedi.

Yine de burdaydı, gittik, gördük... Arzu edenlere duyrulur, sergi 15 Mart'a kadar devam edecek...

15 Şubat 2009 Pazar

umursamaz...





Bugün Moskova gerçek yüzünü kısa bir süre de olsa gözterdi. İlk geldiğim yıllardaki gibi harika bir kar yağışı vardı. Ben de makinam elimde biraz yürüdüm. İşte bu ufaklık da benim gibi düşünmüş olacak ki karın tadını çıkarıyordu, soğuğa umursamadan...

10 Şubat 2009 Salı

DİKKAT! 13.CUMA çıkabilir...


1969-ABD’de ekonomik kriz.. 1889-Johnstown’da sel... 1919-Glasgow’da endüstri isyanı... 1929-ABD borsası çöktü... 1939-Avustralya’da yangın... 1945-Norveç’te tarihinin en büyük hava saldırısı... 1978-İran’da isyancıların katli... 2004-Maldivler’in Male şehrinde sıkıyönetim... Ortak tek yönleri hepsinin “Kara Cuma” yani “13.Cuma”ya denk gelmesi.

Bizle mi ne ilgisi var? Hiçbir fikrim yok... Ama bütün dünyayı saran, korku filmlerine, kitaplara konu olan bir batıl inanç var ortada... Bilin bakalım bu Cuma ayın kaçı? “13.CUMA!!!”...
Şu zararsız zararsız 12 ve 14’ün arasında duran etliye sütlüye karışmayan 13 ile haftanın 7 gününden aslında son iş günü olduğu için en çok sevilen ama nedense 13’ün gazabına uğrayan Cuma’nın hikayesi ne acaba?

Bir çoğunun inanışı Hz.İsa’nın son yemeğinde masada oturan havarilerinin sayısı ile ilgili. Hz.İsa’nın Cuma günü çarmıha gerilmesi de tuzu biberi. Bubatıl inanç o kadar ileri gitmiş durumda ki, ABD başta olmak üzere pek çok ülkede hayatı etkiler hale gelmiş. Apartmanların 13. Katının olmayışı, tren, otobüs, uçak gibi araçlarda 13. Koltuğun yer almaması, 13 numaralı daire ya da sinema koltuğunun bulunmaması, liste uzar gider... Gerçi benim anlamadığım nokta şu: Sen istediğin kadar o koltuğun üzerine ya da dairenin kapısına 12A ya da 14 yaz o yine de 13. İşte. Yazılmamış olması olmadığı anlamına gelmez ki... Değil mi?

Aslında bu uğursuz sayılan 13’ün daha eskiye dayanan bir hikayesi var. Mitolojik tanrıların hüküm sürdüğü İskandinavya... Vikingler’in ünlü tanrısı Odin ile Frigga’nın oğlu Balder... Ay kraliçesi Nanna’nın eşi olan Balder bir davet verir ve sadece 12 kişi çağırır. Ancak davetsiz bir misafir partinin altını üstüne getirir. Yalanların ve hilelerin tanrısı Loki çıkagelir ve 13. Kişi olarak Balder’i öldürür... Aman diyelim dikkat! Eğer evinizde bir davet veriyorsanız ve 12 kişi çağıracaksanız –ki hoş Moskova’da 12 kişiyi ağarlayacak ev nerdeeee....- davetsiz bir misafirin gelmemesine dikkat edin. Hatta ne olur ne olmaz, siz en iyisi mi 11 kişi davet edin...

Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan Tapınak Şovelyeleri de bu lanet hikayesine bulaşmasalar olmaz... 13 Ekim 1307’de Fransa Kralı Philippe Le Bel Tapınak şovalyelerini yakalatıp işkence ettirir ki bu olay şovalyelerin sonu olur.

Ancak bu lanetin en eski hikayesi yine de gide gide Havva ile Adem’e dayanıyor. Havva meğer Adem’e elmayı bir Cuma günü verip baştan çıkarmış ve cennetten kovulmasına neden olmuş... Ne elmaymış bu da! Hatta Hz. Nuh’un meşhur seli de bir Cuma günü başlamışmış.

Ayrıca yıl içinde ay 13 defa dolunay oluyormuş. Burdaki laneti ben mi göremiyorum nedir. Hayır bu ancak kurtadamlardan korkanlara lanet getirir kanımca...

Gelin görün ki bu 13 rakamı NASA’ya bile kök söktürmüş. Apollo 13’ün 11 Nisan 1970’de çıktığı görevde, 2 gün sonra yani ayın 13’ünde oksijen tankının patlaması NASA’ya bile korku salmış.

Oysa biliyor musunuz, Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre trafik kazaları ayın 13’üne rastlayan Cuma günleri çok daha az oluyormuş. Eh normal, millet korkudan evden çıkmıyorsa trafik dolayısıyla kaza da azalıyordur elbet...

Bu arada, eğer herhangi bir ayın 13’ünde doğduysanız da çok şanslısınız, çünkü herkese uğursuzluk yayan bu sayı sizin en şanslı sayınız oluveriyor. En azından buna inanan pek çok insan var...

Peki bu Cuma ne yapmayı ya da yapmamayı düşünüyorsunuz? Eve kapanıp pencerenin önünden geçen 13.Cuma’ya bakıp bir gün mü kaybedeceksiniz? Bence en iyisi eve dönerken “13.Cuma” film serisini alın, geçin TV karşısına, kendinize güzel bir film ziyafeti çekin, tabi korku filmlerinden hoşlanıyorsanız...
Ben mi? İyi ki bizim apartmanda 13.kat yok... Ama daire numaramın son iki rakamı bilin bakalım kaç? Evet, doğru tahmin .....13!!!

Herkese şanslı 13.Cumalar :)

4 Şubat 2009 Çarşamba

Farzet ki...


Sevgili Leman Julide'den çok güzel bir şiir, gerçi her şiiri birbirinden güzel :)

farzet ki, uzağında değilmişim
okyanuslar yokmuş aramızda

sen uykunda / ben uyanık
sen rüyana / ben seni seyre dalmışım
yani şimdi tam da bu saatte yanındaymışım
gece degilmiş bende / ne de sabah sende

farzet ki,
dünyada tüm zamanlar aynı -yokmuş doğusu batısı
Avrupa, Amerika yada Asya’sı
dedim ya,
düşünmek ve istemek yetiyormuş
-özlediğinde görmek için bir insanı
yani, beyin ve ruh frekansı


günlerden bir gün bir nehir kıyısında
kızıllığı omuzlarına çökerken güneşin
-yalnızlığının bir gün batımında-
farzet ki, serin bir sonbaharda
sen tam dalmışken bir romana
saçımın gölgesi düşmüş aniden
-elindeki kitabın son sayfasına,
ben,
omuzlarından alıp güneşi / başımı koymuşum yerine
- güneş üşümüş -
öperken dudaklarını
avuçlarımıza ayın gölgesi düşmüş


yaşam.!

yaşam, garip
yaşam, karmaşık
tam her şey bitti derken, bilirsin ki yeniden başlar kaldığı yerden
derken, belki de çok geç kalınır
-bir şeylerin sırası beklenirken

bazan yanlıştır zamanlar -doğru yerlerde
bazan doğruyu bulduğuna inanırsın
yaşanacak tüm zamanları yanlışlara harcamışsın

sen
yanlış zamanda ve yanlış yerde
bendeki tek doğru


sen…uzak
sen…ulaşılmaz
sen…imkansız
sen…sevdamsın


oysa,
çok şey değildi istediğim / sadece çok sevmekti seni
bir kez olsun uyanmak aynı sabaha
soluğunu duymaktı soluğumda -en yalnızım dediğim anda-

şimdi, sende sabah…
güneş dokunacak birazdan ellerim yerine saçlarına
ve uyanacaksın…
bendeyse gece
yine sensizliğe sarılıp uyuyacağım…

ve
farzet ki,
bir daha hiç uyanmayacağım…



L Julide K
sept.19.2006 -USA