31 Ağustos 2009 Pazartesi

Neler izledim neler...





Epeydir hiç bu kadar çok filmi üst üste izlememiştim doğrusu... Tabi Türkiye’den getirdiğimiz filmlerin etkisi büyük. İki aylık uzun tatilin ardından silkelenip uyuşukluk ve tembellikten sıyrılmanın zamanıdır. Zaten dışarsı sürekli yağmurlu ve gri. Yapacak daha iyi birşey bilen varsa haber versin :)

Gelelim şu ana kadar izlediklerimize...

HELLBOY 2 THE GOLDEN ARMY (2008) İMDB 7.4 demiş ama bence 10/6 anca eder...

Tamam ilki daha güzeldi, ayrıca şu canlanan metal, toprak, taş vb askerlerden de bıkkınlık geldi ama eğlenceli bir akşam için fena bir seçenek değil. Sevimli cehennem çocuğumuz HELLBOY bu defa da sihirli yaratıkların dünyayı ele geçirmesine engel olmaya çalışıyor. Patlamış mısır ve soğuk içecek eşliğinde günün stresinden kurtulmak için izlenebilir...

THE MESSENGERS (2007) İMDB 5.2 (ben bunda bonkör davranıp 10/6 diyim)

Başrolde şimdiki gençlerin hayranlıkla takip ettiği Alacakaranlık (Twilight) filminde Bella rolü ie dikkat çeken Kristen Stewart var. Son derece sıradan bir hayaletli ev filmi. Anne, baba ve kardeşi ile çiftlik hayatına hiç de istemeyerek giren genç kızın hayaletlerle olan savaşı. Korku filmi seviyorsanız izlenebilir.

MIRRORS (2008) İMDB 6.2 (Kiefer Sutherland’e ayıp oluyor ama... 7/10)

Ne desem bilmiyorum. Bence iyi birfilmdi. Daha iyi olabilirdi ama son zamanlarda izlediğim korku filmlerine bakarsak hiç de fena sayılmazdı. Günde aynaya kaç defa bakarsınız ve ne görürsünüz? Eğer aynaya baktığınızda farklı birşeyler görmek istiyorsanız izleyin. Birkaç ani zıplama yaratabildi. Onun dışında çok da olağan dışı bir yanı yoktu. Eski bir polis, yanıp kül olmuş bir alışveriş merkezine gece bekçisi olur da o merkezin de aynalarla dolu olduğu düşünülürse...

THE CHILDREN (2008) İMDB 6.3 (bu filmi imdb mirrors ile aynı kefeye koymuş, rezalet! Puan bile vermeye gerek duymuyorum...)

Ne siz sorun ne ben anlatayım, bence izlemeyin vakit kaybı... Moskova’ya dönmeden önce sinemalarda oynadığını görmüştüm, hele ki sinemada hiç izlemeyin paranıza da yazık...

EDEN LAKE (2008) İMDB 7 (Yok biz bu imdb ile uyuşamıyoruz orası kesin... 6/10)

Kaç kovala yakala öldür filmi için fena sayılmaz ama iyi demedim dikkatinizi çekerim. Bol kan, et ve vahşet... Onun dışında birşey yok... Çift göl kenarına romantik bir hafta sonu için gelir, bir grup yeni yetme psikopat çocuk bunlara musallat olur... gerisi tahmin edilebilir hikaye...

TRAITOR (2008) İMDB 7.1 (Sonunda benim dilimden konuşmaya başladı... 8/10 hadi hadi)

Komplo filmlerini sevenlere... Tabi bir de film izlerken keyif almayı bilenlere... Terörizmin insanlara yaptıklarına, Amerikalılara yaptırdıklarına bakmak isteyenlere...

CROSSING OVER (2009) İMDB 6.9 (Harrison Ford diye değil yani ama ence 8.5/10)

Amerika’da göçmen sorununa güzel bir yaklaşım, iyi bir anlatım, iyi oyuncular, iyi seneryo, iyi kurgu... Daha ne olsun... Harrison Ford yeter :P Kesinlikle zamanını boşa harcamak istemeyen sinema severlere tavsiye edilir...

Şimdilik bu kadar... Fazla yorum yok, filmleri ele vermeyelim :) sonra izlemeden izlemiş kadar olmayın ;) Ama şu kadarını söyleyim, son iki film izlenmeli!

İyi seyirler :)

21 Ağustos 2009 Cuma

içimi taşlara döktüm :)


Taşlara dökmek... Anamur'un taşları benim olunca :))


TANGO

Soğan kubbeli, gri şehir...

“Сколько в моей жизни было этих самолетов”.. Zemfira Samolet (uçak) isimli şarkısında böyle diyor... “Hayatımda ne çok bu uçaklardan oldu”. Hayatımın son oniki yıla yakın zamanında ne çok oldu bu uçaklardan benim de...


Moskova’ya ilk adım attığım günü dün gibi hatırlıyorum, bir de dünü hatırlıyorum... arada ne çok fark, ne çok değişmişlik ve ne çok aynılık var... ilk heyecan gitmiş elbette. Yeni bir şehre duyulan o heyecan, o açlık. Merak da kalmamış artık, insan adı gibi bildiği şeyi neden merak etsin ki? Moskova’nın bu zaman içindeki değişimi ise ne desem... üzücü sanki biraz. Ya da eskiye özlem mi canlandı desem? Kimler gelmiş geçmiş, ne hayatlar anılarla süslenmiş Moskova’da...


Ama değişmeyen şeyler de var. Mesela pasaport kuyruğu, mesela bavulları beklerken duyulan endişe, mesela gümrükten geçerken, bavulları açtırmasınlar diye polislerin gözünün içine bakmamaya özen gösterme. Kapıdan çıkar çıkmaz taksi ister misiniz diye üstünüze üşüşenler, gri gökyüzü, şehre doğru uzanan uzun trafik...
Bu sene çok mu fire verdik ne? Kaç arkadaşımızı yollamışız yine Türkiye’ye... Yolları açık, hayatlarının geri kalanı hep güzel olsun dileklerimizle. Şu facebook da olmasa ne yaparız bilemiyorum... Haberlerini alırız nasıl olsa, yazdıkları iletilerinde. Birçoğunun döndüğünü o iletilerden öğrenmedik mi zaten!


Garip bir yıl bekliyor bizi. Tanıdığımız yüzler olmayacak, en azından büyük bir çoğunluğu. Yenilerle kaynaşma zamanı desenize :) Düşünüyorum da Moskova Türk Kadınlar Organizasyonu’nun ilk toplantısı gözümde canlanmıyor bir türlü. Çünkü gözümde canlanacak yüzler kilometrelerce uzaklarda. Özleyeceğiz sizleri...
Biraz zoraki bir yazı mı oldu? Hayır sadece artık kelimelerle anlatamaz oldum bazı şeyleri, fırçamı elime yeniden aldığımdan beri. Olsun dostlar anlar nasılsa benim ne demek istediğimi.


Yolunuz açık olsun Moskova’nın havasını solumuş, yollarında yürümüş, suyunu içmiş arkadaşlarım ve yine bekleriz her canınız Moskova’yı ya da daha da iyisi bizi çektiğinde. Unutulmamak dileğiyle...
Şimdi bu soğuk, gri, soğan kubbeli şehir bizlere kaldı, görünen o ki...