10 Aralık 2009 Perşembe

Berlin Duvarı / БЕРЛИНСКАЯ СТЕНА resim sergisi


9 Kasım 1989'da Berlin'i ikiye ayıran duvar yıkıldı ve bu sene duvarın yıkılışının 20. yılıydı. Duvardan parçalar 43 ayrı sanatçıya dağıtıldı. Sanatçılar bu duvar parçalarına eserlerini yaptı ve bu resimler şimdi dünyayı geziyor. 13 Aralık'da Moskova'daki sergi bitmeden gezdik, gördük, beğendik... Henüz gezemeyenlere hatırlatma, bu sergiyi görmek için son 3 gününüz kaldı. 13 Aralık son gün... Gezmek isteyenlere; sergiye giriş ücreti 150 ruble.


Hazır gitmişken bu ilginç mekanı bir gezmenizi tavsiye ediyorum. Eskiden bir şarap fabrikasıyken, harabe bir halden sanat galerisine dönüştürülen Winzavod'un içinde başka neler var? Kafe, güzellik salonu, kuaförlük okulu, mağaza, sanatmarket, galeriler, kurslar, fotoğraf atölyeleri, etnik kültür merkezi, bar, sinema salonu (sadece özel film gösterimleri için) ...

Hatta gitmişken Zurzum kafede bir Türk kahvesi içmeden ayrılmayın. Moskova'da dışarda içtiğim en güzel Türk kahvesiydi. Kahveyi Türkiye'den getiriyorlarmış ve cezvede pişiriyorlar. Yanında
suyunu bile getirdiler ya, dedim işte budur :)

Winzavod Modern Sanatlar Merkezi
4. Sıromyatniçesky Per. Dom:1 str: 6

Metro: Kurskaya

7 Aralık 2009 Pazartesi

Sırada neler var neler :)



Şu son 2 aydır yoğun, koşturmacalı, biraz yorucu ama daha çok keyifli günler geçirmekteyim. Bu tempoya devam tabi ki :) Programda neler var bir göz atalım...

Bu haftanın 2 önemli programı var. İlki 9 Aralık Çarşamba günü Troise Sergieva Manastırı (bakınız: Troise Sergieva Manastırı). Aslında daha önce iki defa gittim ancak öyle güzel ki bir daha giderim...



İkincisi ise epeydir isteyip de bir türlü denk getiremediğim, 13 Aralık'da bitecek olan bir sergi. 10 Aralık Perşembe günümü de buna ayırıyorum. "Berlin Duvarı Resim Sergisi" (bakınız: Berlin Duvarı). Serginin özelliği ise şu: Doğu ve Batı Almanya'yı birbirinden ayıran Berlin duvarının yıkılışının bu sene 20. yılıydı ve bu duvarın parçaları 43 farklı sanatçıya dağıtıldı. Sanatçılar eserlerini bu duvarlar üzerine yaptılar. İşte sergi de bu eserlerden oluşuyor. Dünyayı gezen serginin bir durağı da Moskova ve sadece 13 Aralık'a kadar burada. Kaçırmamak lazım...

İşte haftanın yoğun programı içine sığdırabildiklerim... Haftaya daha başka planlar var, mesela Moskova'da sahlep içmek gibi ;)

Kayıp ilanı işe yaradı :)

Bilseydim kayıp ilanını daha önce verirdim... Moskova “kar”ını kaybetti hükümsüzdür dedim ama kar bulundu hem de nasıl... Sabah hafif başlayan ve giderek büyüyen sıklaşan kar taneleri ile şimdi Moskova bembeyaz.

Tabi ben çok seviniyorum, araba kullanmayan birisi olarak ama araba ile dışarı çıkan arkadaşlar bana söylenecekler şimdi. Hiç kusura bakmayın arkadaşlar, ben çok sevinçliyim kar yağdığı için. Hem pislikler örtüldü hem de aydınlandı heryer diye ama bir o kadar da üşüdüm. Unutmuş muyum ne :)

Ama benim şu meşhur babuşkam (Hepimizin Babuşkası)bugün beni görse benimle gurur duyardı. İlk defa bu sene şapkamı, beremi ve eldivenimi unutmadan çıktım evden. 12 yıl gerekiyormuş demek ki anlamak ve uygulamak için :)

Sevinmemin bir diğer nedeni de Çarşamba günü Troise Sergieva Manastırı gezisinde karlar içinde olacağımızdan. Çünkü oradaki manastır kar içinde bir başka güzel oluyor...

Çarşambanın ardından, gezi notlarımla burada olacağım...

4 Aralık 2009 Cuma

Moskova "kar"ını kaybetti hükümsüzdür


Bekledik bekledik gelmedi. Geleceği de yok gibi. Nerde Moskova'nın beyaz gelinliği?

Öyle gri, öyle kahverengi, öyle puslu ve öyle bunaltıcı ki... Karın değerini şimdi daha iyi anlıyorum. Bembeyaz görüntüsü ile şehrin pisliklerini ne güzel örtüyordu oysa. Şimdi camdan dışarı bakınca çamur ve karanlıktan başka birşey yok...

Karlar altında, güneş olduğu gün donduran, nefes alırken genzini soğuktan yakan, yollarda düşmemek için penguen gibi yürüten Moskova'yı geri istiyorum acilen...

Sabah camdan bakınca bana sevinç çığlıkları attıran Moskova'yı...

2 Aralık 2009 Çarşamba

Kömürde kestane zamanıdır

Yine Aralık ayı, yine Türkiye yolları göründü, yine kömürde kestanenin kokusu ta Moskova’ya kadar ulaştı... “Kömürde kestane” yazım alışılageldik bir şekilde ısrarla devam ediyor. Farklı olan şey ise, her sene ben bu yazıyı hazırlarken dışarısı bembeyaz olurdu, bu sene kar bir ce deyip kaçtı kendisinden hala haber alamıyoruz. Moskova “kar” ını kaybetti hükümsüzdür...

İlk kömürde kestanemi yazarken, kar kokusundan bahsetmiştim ancak görünen o ki küresel ısınma mı dersiniz, çevre kirliliği yüzünden mevsimler şaştı mı dersiniz, ne derseniz deyin, kış ayları artık eski keyfinde olmayacak. Her sabah gri, puslu ve kirli bir havaya uyanmak ne kötü birşeymiş meğer! İlk geldiğimiz yıllarda ne kadar soğuk diye yakındığımız Moskova havası ne kadar da güzelmiş meğer. En azından güneş görüyorduk donarak da olsa. Haftalardır kendilerini görmüyoruz sayılır. Güneşin rengi neydi acaba?

Gelelim asıl konumuza... Ne diyorduk? Kestane diyorduk... Dün uzun bir süre biri Amerika’da, diğeri Singapur’da iki arkadaşım ile şu kestane olayını yazıştık facebook’da. Bu arada facebook nasıl da girdi hayatlara! Herkes hasret anlaşılan bu kömürde kestaneye. Kimse bulunduğu yerdeki kestaneden memnun değil. Ama gelin görün ki kömürde kestanenin yerine, yani memleketimize dönmek konusu açılınca da herkes kestanesiz yaşamaya razı. Neden acaba? Kriz? Türkiye’deki politik sebebler? Hayata bir yaştan sonra yeniden ve sıfırdan başlama korkusu? Çoluk, çocuk, okul konusu? Elbette herkesin kendine göre sebebleri vardır.

Sebeb her ne olursa olsun birşeyi kendimize itiraf edelim. Alışkanlıklardan vazgeçmek zor. Üstelik bu alışkanlıkları bize hiç benzemeyen insanların yaşadığı, kültürleri ayrı, yedikleri içtikleri hatta konuştukları ayrı, dilleri farklı, havası suyu farklı bir yerde edinmiş olsak da... Bu böyle. Hadi bunu kabul ettik. Peki nedir bu kestane özlemi yanıp tutuşan içimizde?

Bu sene o kestanenin kokusuna taa yaz aylarında kanıp da giden çok oldu Moskova’dan. Cesaretlerinden dolayı tebrik etmek istiyorum doğrusu. Ben dönüş yollarını düşününce afaganlar basıyor açıkçası. Dönmek istemediğim için mi? Kim memleketine dönmek istemez ki? Elbette istemeyenler olabilir ama ben onlardan değilim. Sadece yeterli cesaret ve altyapı yok diyelim. Burada yaşadığımız sorunlara bakıyorum, bir de dönersem yaşayacaklarıma... Moskova’da kalmak kolayıma geliyor galiba...

Ama yine de kestane yeme zamanı geldi... İçten içe biliyorum bunu. Hatta şöyle derin bir nefes aldığımda, Ankara’nın kirli havasına kar ve kestane kokusu eşlik ediyor da ta burnuma kadar geliyor... Sonra az kaldı diyorum, bir ay bile yok toprağına ayak basmana ama o az kalan zamanlar daha bir zor geçiyor zaman azaldıkça.

Gitmeli, dinlenmeli, gezip yorulmalı, kestane yemeli, sahlep içmeli, sevdiklerinle birlikte olup hasret gidermeli, sevgiyle enerji doldurmalı ki dönüp yeni koşturmacalara girebilmek için piller dolu olmalı. Az kaldı... az kaldı... az kaldı... az kaldı... 3 hafta nedir ki aylar geldi geçti o da geçer... Türkiye’ye gidecek tüm arkadaşlara bol kestaneli günler :)

1 Aralık 2009 Salı

Yedi tepeli şehirde mor


IWC ile winzavod'un birlikte gerçekleştirecekleri ve gelirinin yardım komitesine kalacağı, Moskova'da yaşayan sanatçıların resimlerinden oluşacak karma serginin son teslim tarihi dündü.

Ben de kendimden 2 resim yolladım. Bakalım jüriyi geçebilecekler mi :)

Bu iki resmi açık açık koymak istemiyorum ama onları kendi içinde puzzle yaptım, hoş birşey çıktı ortaya. Belki de bir sonraki resmimde bunu tuval üzerinde denemeliyim :)

Yedi tepeli şehir + Mor= Yedi tepeli şehirde mor