2 Aralık 2010 Perşembe

İstiklal Caddesi kadar...


İstanbul beni lodoslu, nemli ve sıcak bir hava ile ağırlıyor. İlk günümde kankamla İstiklal Caddesindeydik... İlk düşündüğüm, Arbat nereee İstiklal Caddesi nereeee oldu. Evet bir Moskovasever olarak itiraf ediyorum ki Arbat İstiklal'in eline su bile dökemez.

Canlı, her daim yaşayan bir şehrin ölümsüz tarihi yerlerinden İstiklal. Cadde-i Kebir (Osmanlıca), Büyük Cadde, Grand Rue de Pera (Fransızca)... 1.5 kilometreden uzun olan cadde 19. yüzyıldan bu yana Türkiye'nin en ünlü caddesi ve turistlerin de uğramadan gitmediği tarihi bir geçit. 1869'dan beri önce atlı sonra elektrikli olarak hizmet veren nostaljik tramvayı ile cadde her gördüğümde beni mutlu etmeyi başardı.

Ama bu defa Elif'imin bana bir sürprizi vardı. Ara Güler'in -ki hayran olduğum muhteşem fotoğrafçı- fotoğraf akedemisinin tam karşısındaki sokakta, bir ARA'ya gururla yerleşmiş Ara Güler'in kafesi Kafe Ara'da harika dakikalar ruhumu bir başka doyurdu doğrusu.

Ardından İstiklal'den Galat'ya doğru keyifli bir yürüyüş ve Galata kulesinin gölgesi altında yemek... Buraya bir parantez açıp şahit olduğumuz telefon görüşmesine değinmeden geçemeyeceğim. Beyimiz sesini kulenin duvarında yankılata yankılata telefonda görüştüğü kişiye bulunduğu yeri anlatıyor ve cümlesi de şu; "Tuğladan paça (baca)nın önündeyim (Galata Kulesi)".

Lodosun esintisi altında, nemli ve 2 Aralık'da tshirt ile yukardan aşağıya, aşağıdan yukarıya 2 defa yürüdüğümüz bu güzel mekandan bazı karelerle iyi geceler diyorum :)
















İstanbul ve kedileri... İstanbul kedisiz olmaz :)




1 yorum:

figoltx dedi ki...

Ay, çok canim çekti Beyoglu'nu. Ocak'ta olmazsa, gidilmese olmazlardan biri. Ben Ocak 11 ile 29 arasi kismetse Ist'de olacagim. Oralardaysan mutlaka görüselim :-)..